Bağımlılık insanlık tarihiyle eş değer bir kavramdır. Beynimizdeki akkumbens çekirdeği, dopamin adlı kimyasal bir maddeyi salgılatır ve keyif almamızı sağlar. DNA’mız bağımlılığı sağlayan dopamin sayesinde hareket etme, beslenme ve üreme üzerine kuruludur. Özellikle hareketsizliğin ve ilgisizliğin baş gösterdiği durumlarda, teknoloji bağımlılığı büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaya başlar. Elbette teknoloji faydalıdır ama her şeyin fazlası zarardır. Gençlerimiz istedikleri bilgiye anında uyum sağlayarak teknoloji sayesinde çağı yakalayabilirler. Fakat teknolojinin dezavantajı; gençlerimizin günün çoğunu ekran başında geçirerek yalnızlık ve sıkılma duygusunu yaşayamıyor olmasıdır. Bu duygunun eksikliği psikolojik olarak gençliği olumsuz etkilemektedir. Teknolojiden faydalanmak için eğitim sistemimizin öğretmekten çok, çocukları öğrenmeyi öğrenen, araştıran bireyler haline dönüştürmeleri gerekir. Betonlaşmanın arttığı, insanın özü olan doğaya yabancılaştığı, ortalama her eve iki aracın düştüğü, güvensizliğin arttığı, istismarların arttığı bir ortamda psikolojik rahatsızlıklar boy göstermeye başlıyor. Ayrıca yoğun iş temposuyla çalışan aileler çocuklarıyla da yeterince ilgilenemiyorlar. Bu koşullarda imkanı olan aileler, çocukları için güvenliği, otoparkı, kamerası olan sitelere yönelmekte. Orada bile çocuklarını dışarıda oynama konusunda tedirginken, apartman dairesinde oturan birisi, çocuğunun dışarıda oynamasına nasıl izin versin, gönlü rahat etsin?! Hadi izin verdi… Kiminle oynayacak! İnsan sosyal bir varlıktır. Bunun için çevre de etkileyici bir faktördür. Bağımlılığın en büyük iksiri, kararlarımızı almamızı sağlayan, bizi güdüleyen, motivasyonumuzu sağlayan beyin hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Yapılan araştırmalara baktığımızda, iki suluklu bir kafeste yalnız başına deney faresini koymuşlar, birisi saf su, diğeri ise uyuşturucu katkılı su, fare zamanla uyuşturuculu sıvıdan daha çok içmeye devam etmiş ve tatmin sınırı devamlı yükseldiğinden, sonu ölümle sonuçlanmış. Bu deneyden ilk anladığımız bağımlılık sürekli artan, doyumu sağlanamayan bir faaliyettir. Diğer kafesteki ortam da ise farelerin olduğu, oyun oynayabilecekleri alanları olan bir ortam hazırlanmış. Fare uyuşturucu katkılı sudan tüketmemiş ve bağımlılığa yakalanmadığı gözlenmiş. Demek ki sosyal ortam, sevgi, temas ve hareket bizi bağımlılıktan koruyor.
Teknolojiyle geçirdiğimiz zamanın amacı da bağımlılığımızı etkiliyor. Morfin örneğine baktığımızda sadece bir kere kullanıldığında bile yüksek oranda bağımlı yapabiliyorken birden fazla ameliyat olan birisinin bu kadar morfin almasına rağmen bağımlı olmaması şaşırtıcı değil mi? Bu da bağımlılıkta kişinin düşüncesi, algısı ve amacının da bir etkisi olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak bağımlılık hareket alanı ve sosyal ortam sağlanmadığında, sevgi ve temas eksikliğinde, beynimizde dopamin salgılanmaz. Diğer stres verici hormonlar devreye girer. Bu sebeple beyin, bu telafiyi yapay araçlarla gidermeye çalışacaktır. Artık, beyin nasıl bağımlı oluyor farkınızdasınız. İhtiyacımız olan şeyler; hareket, sevgi, temas ve sosyalliktir.